Konya Meram’a bir sağlık yatırım daha
Son dönemde sağlık alanında yaptığı atılımlarla öne çıkan Meram’da bir yatırım daha hizmete başladı. Arsası Meram Belediyesi tarafından tahsis edilen Aynel-İsmail Özgüney Aile Sağlığı Merkezi düzenlenen törenle açıldı.
KONYA (İGFA) - Konya Meram Belediyesi’nin arsa tahsisiyle, hayırsever Mahmut Sami Özgüney tarafından yaptırılan Aynel-İsmail Özgüney Aile Sağlığı Merkezi düzenlenen törenle hizmete açıldı.Konya Valisi İbrahim Akın, Meram Kaymakamı Dr.Bayram Yılmaz,Konya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Ahmet Murat Koru, İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç, Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş, Meram Belediye Meclis Üyeleri, muhtarlar, sağlık çalışanları ve vatandaşların yoğun katılımıyla gerçekleşen açılış töreninde konuşmacılar merkezin bölge halkı için taşıdığı öneme vurgu yaptılar.
ÖZGÜNEY; “DESTEĞİNİ DAİMA YANIMIZDA HİSSETTİĞİMİZ BAŞKAN KAVUŞ’A ŞÜKRANLARIMI SUNUYORUM”
Törende ilk olarak söz alan hayırsever Mahmut Sami Özgüney, Alakova Mahallesi'nde hizmete giren sağlık ocağının açılışında bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade ederek, rahmetli babası İsmail Özgüney’in hatırasına, annesinin vefa ve sevgisiyle şekillenen bu hizmetin hayata geçmesinin kendileri için gurur vesilesi olduğunu belirtti. Bu merkezin sadece bir bina değil, gönüllere de şifa veren bir merkez olmasını temenni ettiğini söyleyen Özgüney, Konya’nın bir evladı olarak insanların dertlerine derman olacak her çabanın arkasında durmayı kendisine bir borç bildiğini vurguladı. Özgüney, bu ASM’nin yapım sürecinde desteklerini esirgemeyen Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş ile İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç’a teşekkürlerini iletti.
BALKAN; “ASM, MERAM VE BU BÖLGE İÇİN ÖNEMLİ BİR KAZANIM OLDU”
Daha sonra söz alan Alakova Aile Sağlığı Merkezi’nin sorumlu hekimi Dr. Yasemin Balkan da merkezin ilçeye ve Konya’ya önemli bir kazanım olduğunu belirtti. Sağlık olmadan hiçbir gelişmenin mümkün olmadığını vurgulayan Balkan, merkezin etkin kullanımı ile diğer bölgelere örnek olacağına inandığını dile getirdi. Vatandaşların merkeze büyük teveccüh göstereceğini ifade eden Balkan, kendilerine böyle modern bir ortamda çalışma imkânı sunan hayırseverlere ve emeği geçen herkese teşekkür etti.
BAŞKAN KAVUŞ; “MERAM’A SAĞLIKLI, HUZURLU, MUTLU BİR GELECEK İNŞA ETME AMACINDAYIZ”
Yaptığı konuşmada “Bugün burada insan hayatının en kıymetli hazinesi olan sağlığa dair attığımız çok değerli bir adımın mutluluğunu yaşıyoruz,” diyen Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş, yapılan yatırımın önemine dikkat çekti. Başkan Kavuş ayrıca, Meram Belediyesi olarak ilçede gerçekleştirilen tüm sağlık yatırımlarının bir parçası olmaktan gurur duyduklarını ifade etti.Hayırsever Mahmut Sami Özgüney ve ailesine teşekkür eden Kavuş, kısa süre içinde açılışı yapılacak olan ve Konya’nın en büyük sağlık yatırımlarından biri olan AksinneBeyhekim Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’nin de yakın zamanda hizmetlere başlayacağını belirtti. Türkiye’nin son 23 yılda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde sağlık alanında büyük bir dönüşüm yaşadığının altını çizen Başkan Kavuş, konuşmasını şöyle sürdürdü; “Bugün burada açılışını yaptığımız bu sağlık merkezi de, işte bu büyük vizyonun yereldeki en güzel örneklerinden biridir. Meram’da hayata geçen her sağlık yatırımında belediyemizin bir izi, bir imzası, bir emeği var. Çünkü biz Meram’da sadece yollar, parklar, binalar değil; sağlıklı, huzurlu, mutlu bir gelecek inşa etmeyi kendimize hedef olarak belirledik.”
İL SAĞLIK MÜDÜRÜ KOÇ; “KONYA, SAĞLIK YATIRIMLARIYLA DA TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLDU”
Konya İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Koç da Konya ve Meram’daki sağlık yatırımlarına yeni bir halka daha eklendiğini belirterek, ‘Konya Modeli Sağlık Hizmeti’ anlayışı ve modelinin diğer şehirler için de örnek gösterildiğini söyledi. Son bir ayda üç aile sağlığı merkezi protokolü imzalandığını hatırlatan Koç, hem hayırseverlere hem de belediyelere katkılarından dolayı teşekkür etti. AlakovaASM’nin, ihtiyacı olan bir mahallede hayata geçirilmesinin anlamlı olduğunu belirten Koç, Konya’nın hem hastaneleri hem de birinci basamak sağlık hizmetleriyle Türkiye’ye örnek olmaya devam edeceğini ifade ederek, “Hemşehrilerimiz için böylesi özel tüm yatırımlarda yanımızda olan Meram Belediyesine ve Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş’a şükranlarımı sunuyorum” diye konuştu.
Dünya Çölyak Günü’ne özel yöresel tatlı yapıldı
Kocaeli İzmit Belediyesi ve Kocaeli Çölyak PKU Yaşam Derneği iş birliğiyle 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü’ne özel Glütensiz Mutfak Atölyesi’nde glütensiz üre tatlısı yapıldı
KOCAELİ (İGFA) - Kocaeli İzmit Belediyesi ve Kocaeli Çölyak PKU Yaşam Derneği iş birliğiyle uzun süredir sürdürülen Glütensiz Mutfak Atölyesi Down Cafe’de gerçekleştirildi.
Her ayın ikinci çarşambası düzenli olarak yapılan atölye, bu kez 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü’ne özel bir içerikle hazırlandı.
Atölyede, bu anlamlı güne ithafen Kocaeli’nin Kandıra yöresine ait geleneksel bir lezzet olan “Glütensiz Üre Tatlısı” yapıldı.
FARKINDALIĞI GÜÇLENDİRİYOR
Atölyede hem glütensiz tarifin yapımı uygulamalı olarak gösterildi hem de çölyak hastalığı ve glütensiz beslenme konusunda bilgi paylaşımları yapıldı. Etkinlik, glütensiz yaşam süren bireyler için hem bilgilendirici hem de sosyal bir ortam sağladı. Katılımcılar, hem yöresel kültürü tanıma hem de alternatif tariflerle glütensiz mutfağı zenginleştirme fırsatı buldu. İzmit Belediyesi, Glütensiz Mutfak Atölyesi projesiyle çölyaklı bireylerin yaşam kalitesini artırmayı ve toplumda glütensiz beslenmeye dair farkındalığı güçlendirmeyi sürdürüyor.
Her üç yetişkinden biri uykusuzluk yaşıyor!
Son yılların yükselen trendi “İyi yaş alma” veya “Sağlıklı yaşlanma” konuları denilince akla sağlıklı beslenme ve egzersiz gelse de kaliteli uyku tam da bu ikilinin ortasında yer alıyor.
İSTANBUL (İGFA) - Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın, yeterli ve kaliteli uyku hakkında ‘sağlıklı yaşam için vazgeçilmez unsurların başında gelir’ yorumunu yapıyor. Uyku sağlığı ve bozuklukları hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Meliha Aydın; “Uyku hem bağışıklık sisteminin düzgün çalışabilmesi hem de başta beyin ve sinir dokuları olmak üzere, vücudun geri kalanında uyumlu ve düzenli bir fizyolojik ortam sağlanabilmesi için hayati bir ihtiyaçtır. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) verilerine göre insomnia yani uykusuzluk, toplumda en sık görülen uyku bozukluğudur. Buna göre tüm yetişkinlerin üçte birinde uykusuzluk belirtilerinin izlendiği yapılan bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Bu, yetişkinlerin yüzde 6 ila 10’unda ise ‘uykusuzluk’ tanısı alacak derecede şiddetli belirtiler izlenir. “diyor.
TEDAVİ EDİLMEYEN UYKUSUZLUK CİDDİ HASTALIKLARA YOL AÇIYOR
Tedavi edilmeyen uyku bozukluklarının günlük hayatı giderek zorlaştırdığına değinen Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın; “Uyku problemleri, sosyal hayatın etkilenmesi, sabah yorgunluğu, sabah baş ağrısı, dikkati toplamada bozukluk, unutkanlık, işte başarısızlık, trafik kazalarında artış, kalp sorunları, hipertansiyon, sinirlilik, mide yanması, bazı reflü çeşitleri de dahil olmak üzere mide ve bağırsak hastalıkları, obezite, depresyon, cinsel isteksizlik, kan hastalıkları ve geceleri idrar sorunları gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen pek çok rahatsızlığa yol açabilir. Günlük yeterli ve kaliteli uyku uyuyamayan kişilerde hayatı tehdit edebilecek düzeyde sağlık problemleri ortaya çıkabilir. Bu açıdan uykusuzluğun tedavi edilmemesi, yetersiz ve kalitesiz uykuya yol açarak birçok komplikasyonun gelişmesine olanak verir:
• Obezite ile birlikte kalp-damar sağlığının bozulması
• Diyabet, yüksek tansiyon gibi kronik rahatsızlıklar
• Bağışıklık sisteminin zayıflaması ve buna bağlı sık enfeksiyon hastalığı gelişmesi
• İnme gibi beyin-damar hastalıkları ile buna bağlı epilepsi gelişmesi
• Astım gibi bağışıklık sistemi ile alakalı akciğer problemleri
• Anksiyete, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar
• Konsantrasyon düşüklüğüne bağlı trafik kazası gibi günlük yaşamda hayatı tehdit edebilecek durumların gelişmesi
• Okul veya iş performansında ciddi düşüş ve buna bağlı sosyal sorunlar
• Hafızanın zayıflaması
• Cinsel fonksiyon bozuklukları
TEŞHİS İÇİN İLK ADIM: UYKU TESTİ (POLİSOMNOGRAFİ)
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Meliha Aydın; “Polisomnografi (PSG) yani uyku testi, uyku ile ilgili hastalıkların tanısında sıklıkla başvurulan bir yöntem. Bu içerikte; hastanın gece uykusu sırasında beyin dalgaları, solunum düzeni, kas aktiviteleri, kanındaki oksijen düzeyi, göz hareketleri gibi yaşamsal faaliyetleri kayıt altına alınır. Ayrıca hastanın uyku esnasındaki görüntüsü de kaydedilerek ileriki değerlendirmeler için saklanır. Polisomnografi ile elde edilen tüm bu bilgiler ışığında hastada uyku apnesi tanısı olup olmadığına karar verilir. Uyku apnesi durumunda multidisipliner bir yaklaşım ile onun üzerine eğilmek faydalı olacaktır. Bu süreçte hastaya yaklaşım, sadece tedavi değil aynı zamanda önemli “yaşam tavsiyeleri” vermektir. İnsomnia rahatsızlığında kişiler yakınları tarafından desteklenmesi de son derece önemlidir. Hasta yakınlarının doğru ve yeterli düzeyde bilgilendirilmesi, hastaların günlük yaşam pratiğinde yaşadıkları sorunlar hakkında farkındalıklarının arttırılması da tedavi sürecinde önemli bir destek olacaktır. Hastaların uyku kalitesinin arttırılmasına yönelik tedbirlerde aile bireyleri aktif rol üstlenmeli, hastaların yeterli ve kaliteli uyku alabilmeleri için gerekli hassasiyeti göstermelidirler” diyor.
PSİKİYATRİK HASTALIKLARIN SESSİZ ORTAĞI: UYKU BOZUKLUKLARI
Uyku bozuklukları ve psikiyatrik hastalıklar hakkında konuşan Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi’nden Psikiyatrist Uzm. Dr. Pelin Taş ise iyi bir ruh haline sahip olabilmek için sağlıklı bir uyku rutinin önemine dikkat çekiyor. Psikiyatrist Uzm. Dr. Pelin Taş; “Uyku bozuklukları psikiyatrik hastalıkların hem sonucu hem de sebebi olarak karşımıza çıkabiliyor. Ruhsal hastalığı olan bireylerin yaklaşık %50-80’inde uyku sorunu bulunmakla birlikte, uyku sorunu olan hastaların da yaklaşık %50’si psikiyatrik tanı almaktadır. Uyku sorunları birçok psikiyatrik hastalık için tanı ölçütlerinin bir parçasıdır. Depresyonda, anksiyete bozukluklarında, duygudurum bozukluklarında, bağımlılıklarda ve bilişsel bozukluklarda sıklıkla uyku bozuklukları görülebiliyor.”
Psikiyatrist Uzm. Dr. Pelin Taş, psikiyatrik hastalıkların tedavisinde yalnızca ilaç ve terapi değil, uyku hijyeninin de düzeltilmesi öneriyor. Bu anlamda yapılması gerekenler ise:
• Her gün aynı saatte yatılmalı ve sabahları aynı saatte kalkılmalıdır. Eğer aynı saatte yatıp uykuya dalamıyorsanız bile sabah kalkış saatiniz mutlaka aynı olmalıdır.
• Uykunuz gelmeden yatağa girmemeli, yattıktan sonra yarım saatten daha fazla süre uyuyamaması halinden yataktan kalkıp loş ışıkta kitap okuma, sakin bir belgesel izleme veya dinlendirici bir enstrümantal müzik dinleme gibi rahatlatan etkinliklerde bulunulmalı. Uyku geldiğinde ise yeniden yatağa dönülmeli.
• Gündüz uyuklamalarından kaçınılmalı.
• Yatak odasının karanlık ve sessiz olması sağlanmalı.
• Yatak odası sadece uyumak ve cinsel yaşam için kullanılmalı.
• Haftada en az üç gün ortalama 30-40 dk düzenli egzersiz yapılmalı. Ancak yatma saatine yakın ağır egzersizler yapılmamalı.
• Yatağa girmeden bir saat önce elektronik cihazlardan uzaklaşılmalı.
• Yatma saatine 2 saat kala yemek yeme eylemi sonlandırılmalı.
• Akşam saatlerinde kafeinli gıdalardan (çay, kahve, çikolata, kola gibi), alkollü içeceklerden ve tütün kullanımından kaçınılmalı.
Sınavlarda beslenme uyarısı! Kahvaltı atlanmamalı
Kimileri stresten ötürü iştahını kaybederken kimileri yüksek kalorili atıştırmalıklara yönelerek sağlığını riske atabiliyor. Uzman Diyetisyen Esra Öztürk, sınav döneminde zihinsel performansı destekleyen, odaklanmayı artıran ve kaygıyla başa çıkmaya yardımcı olan sağlıklı beslenme önerilerini paylaştı.
İSTANBUL (İGFA) - Uzman Diyetisyen Esra Öztürk, sınav döneminde öğrencilerin kahvaltıyı atlamaması gerektiğini belirterek, dengeli beslenmenin başarıyı artırdığını vurguladı.
Sınav dönemlerinde öğrenciler sıklıkla kahvaltıyı atlıyor, ancak Uzman Diyetisyen Esra Öztürk, kahvaltının günün en önemli öğünü olduğunu söyledi. Diyetisyen Öztürk, uyandıktan sonra bir saat içinde yapılacak kahvaltının enerji verdiğini ve konsantrasyonu artırdığını belirterek, "Yumurta, peynir, tam tahıllı ekmek, ceviz ve mevsim sebzeleriyle hazırlanan bir kahvaltı, zihinsel odaklanmayı destekler. Sınav sabahı yağlı ve sindirimi zor besinlerden kaçınılmalı” dedi.
Öğün atlama veya abur cuburun zihinsel performansı düşürdüğünü ifade eden Öztürk, "Her öğünde sebze, tam tahıllı karbonhidrat, sağlıklı yağ ve protein öneriyor. Tavuk, balık, bulgur, zeytinyağı ve probiyotikler bağışıklığı güçlendiriyor. Ara öğünlerde ise çiğ badem, kefir, tam buğday ekmeği ile peynir veya meyve-yoğurt gibi seçenekler kan şekerini dengede tutuyor" dedi.
Basit Şekerden Kaçının, Omega-3 Tüketin
Şekerli gıdalar yerine kuru meyve, yulaf ve tam tahıllar tercih edilmesini öneren Öztürk, hafızayı destekleyen Omega-3 kaynakları için haftada 2-3 kez somon, uskumru gibi balıklar, ceviz ve semizotu önerdi. Öztürk, sınav öncesi çikolata tüketiminde ise bitter ve ölçülü seçenekler daha sağlıklı olduğunu kaydetti.
SU TÜKETİMİ VE UYKU ŞART
Günde 8-10 bardak su içilmesi gerektiğini vurgulayan Öztürk, “Susamayı beklemeyin. Aşırı çay ve kahve, uykuyu bozabilir” diyor. Sınav sabahı alışık olunmayan gıdalar denenmemeli. Ayrıca, 7-8 saat uyku ve hafif egzersiz, stresi azaltarak öğrenmeyi destekledi. Öztürk, ailelere, evde öğün düzenine dikkat etmeleri ve çocuklarının beslenme alışkanlıklarını sabırla yönlendirmeleri çağrısında bulundu. Dengeli beslenme, uyku ve hareketin birleşimi, sınav dönemini daha verimli kıldı.
Bahar alerjileri ve beslenme: Ne yediğimiz neyi tetikliyor?
Bahar mevsimi doğanın uyanışıyla birlikte neşe getirirken, birçok kişi için de hapşırık krizleri, göz yaşarması ve burun akıntısı gibi can sıkıcı alerjik belirtileri beraberinde getirir. Uzman Diyetisyen Didem Yıldız Küçük konu hakkında bilgiler verdi.
İSTANBUL (İGFA) - Polenler baş suçlu gibi görünse de, son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, beslenme tarzımız da bahar alerjilerini şiddetlendirebilir veya hafifletebilir.
BAHAR ALERJİLERİ NEDEN ARTIYOR?
Alerjik rinit, yani halk arasında bilinen adıyla saman nezlesi, dünya genelinde hızla artış göstermektedir. Dünya Alerji Organizasyonu (WAO) verilerine göre, bahar aylarında artan polen yoğunluğu, çevresel kirlilik ve bağışıklık sisteminin verdiği aşırı yanıt, alerjik semptomların temel nedenleridir. Ancak bağışıklık sistemi tepkilerini beslenme yoluyla yönlendirmek mümkündür.
BESLENME, BAĞIŞIKLIK VE ALERJİ İLİŞKİSİ
Bağışıklık sistemimizin yüzde 70’ten fazlası bağırsaklarımızda bulunur. Dolayısıyla bağırsak sağlığımızı etkileyen yiyecekler, dolaylı olarak alerjik tepkileri de etkiler. Zengin ve dengeli bir bağırsak mikrobiyotası, bağışıklık sisteminin aşırı tepkilerini azaltabilir.
NE YEDİĞİMİZ NEYİ TETİKLEYEBİLİR?
1. Şeker ve Rafine Karbonhidratlar
Yüksek şeker ve işlenmiş gıda tüketimi, vücutta inflamasyonu artırır ve alerjik tepkileri şiddetlendirebilir. Yüksek şeker tüketimi olan bireylerde, alerjik rinit görülme oranı yüzde 27 daha fazladır.
2. Doymuş Yağlar ve İşlenmiş Etler
Doymuş yağ asitleri, özellikle işlenmiş etlerde bulunan nitrit ve nitratlar inflamatuvar sitokin üretimini artırır. Bu durum, alerjik semptomların daha ağır yaşanmasına yol açabilir.
Haftada 4 kezden fazla işlenmiş et tüketen bireylerde alerjik astım riski yüzde 40 artmaktadır.
3. Bazı Taze Meyve ve Sebzeler (Çapraz Reaksiyonlar)
Polenle benzer protein yapısına sahip bazı taze meyve ve sebzeler, ağızda kaşıntı, şişlik gibi belirtilere yol açabilir. Bu durum “Oral Alerji Sendromu” olarak bilinir. Bahar alerjisi olan bireylerin yaklaşık yüzde 30’u, çapraz reaksiyon nedeniyle taze meyve/sebze tüketiminde sorun yaşamaktadır (Journal of Allergy and Clinical Immunology, 2020).
Polen Alerjisi Çapraz Reaksiyon Yapan Besinler
Huş ağacı poleni — Elma, havuç, fındık
Çimen poleni — Domates, kavun
Ambrosia poleni — Karpuz, muz
BESLENME İLE ALERJİ KONTROLÜ: NELER DESTEKLER?
1. Omega-3 Yağ Asitleri
Somon, ceviz ve keten tohumu gibi omega-3 yağ asidi zengini besinler, inflamasyonu azaltır ve bağışıklık yanıtını dengeler. Bu yiyeceklerden yarar sağlayabilmek için, somonu ızgara, cevizi çiğ ve keten tohumunu ise taze öğütülmüş şekilde tüketmelisiniz. Yapılan çalışmalar düzenli omega-3 tüketiminin, alerjik rinit belirtilerinde yüzde 20-25 oranında azalma sağlayabildiğini göstermiştir.
2. Probiyotikler
Yoğurt, kefir, fermente sebzeler gibi probiyotikler bağırsak mikrobiyotasını destekleyerek bağışıklık sistemini güçlendirir. Yapılan bir çalışmada 12 hafta probiyotik takviyesi kullanan bireylerde burun akıntısı şikayetinde yüzde 30 azalma saptanmıştır (Allergy, Asthma & Clinical Immunology, 2021).
3. C Vitamini ve Flavonoidler
Portakal, kırmızı biber, maydanoz gibi C vitamini ve kuersetin içeren besinler, histamin salınımını azaltarak alerjik semptomları hafifletebilir.
Bahar Alerjilerine Karşı Mini Beslenme Rehberi
• Haftada 3-4 kez 1 porsiyon yağlı balık (somon, sardalya) tüketin.
• Şekerli ve işlenmiş gıdalardan uzak durun.
• Yoğurt ve kefir gibi probiyotik kaynaklarını beslenmeye dahil edin.
• Bol renkli sebze ve meyve tüketerek flavonoid alımını artırın.
• Günlük C vitamini ihtiyacınızı koyu yeşil yapraklı taze sebze-meyvelerden karşılayın.
Sonuç: Tabağınızı Doğru Seçin, Alerjiniz Hafiflesin
Bahar alerjileri kaçınılmaz gibi görünse de, beslenme alışkanlıklarımızı doğru yönde değiştirerek semptomların şiddetini belirgin şekilde azaltabiliriz. Doğru yiyecekler, hem bağışıklık sistemimizin aşırı tepkilerini dengeler hem de baharın keyfini doyasıya çıkarmamıza yardımcı olur.
Sakarya’da Dünya Çölyak Günü’nde anlamlı adım
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü’nde düzenlenen özel programa katıldı.
SAKARYA (İGFA) - Sakarya çölyak hastaları ve aileleriyle bir araya gelen Başkan Alemdar, Demokrasi Meydanı’nda çölyak hassasiyeti olanlar için glütensiz ürünlerin yer alacağı bir noktayı hizmete alacakları müjdesini verdi. Alemdar, “Her şeyden önce şunu ifade etmeliyim ki, sizlerin yaşadığı zorlukları biliyoruz. Bu anlamda bizler de yaşadığınız zorluklara kayıtsız kalmayacağız” dedi.
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar, 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü’nde Büyükşehir’in anlamlı ve özel organizasyonundaçölyak hastaları ve aileleriyle buluştu.
Sakarya’da ikamet eden çölyak hastaları ve yakınlarının yoğun ilgi gösterdiğiprograma, Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Ahmet Öksüzoğlu, Şube Müdürü İbrahim İkiz ve Sakarya Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi Başhekimi Dt. Metin Çoban katıldı.
GLUTENSİZ ÜRÜNLER TEMİN NOKTASI
Alemdar, çölyak hastalığıyla mücadele eden her bir vatandaşın yanında olduklarını vurgulayarak önemli bir müjdeyi paylaştı.
15 Temmuz Demokrasi Meydanı’nda glütensiz ürünlerin yer alacağı, çölyak hassasiyeti üzerine üretilen birçok gıda ürününü satılacağı bir nokta oluşturulacağını açıklayan Alemdar, sürecin 2 haftalık süreç içerisinde tamamlanacağını ifade etti.
ÇÖLYAK HASTALARI İÇİN ANLAMLI ADIM
Alemdar başlatılan çalışmayla ilgili bilgi verirken, “Her şeyden önce şunu ifade etmeliyim ki, sizlerin yaşadığı zorlukları biliyoruz.Bu anlamda bizler de yaşadığınız zorluklara kayıtsız kalmayacağız. Bu kapsamda en kısa süre içerisinde Demokrasi Meydanı’nda Çölyak hastalarımız için temel gıda ürünlerinin bulunacağı bir alan oluşturacağız. Ekiplerimiz gereken hazırlıkları yapacak ve kısa sürede bu ürünler vatandaşlarımızla buluşacak” ifadelerini kullandı.
“ZORLUKLARI EL ELE HEP BİRLİKTE AŞACAĞIZ”
Alemdar şöyle dedi: “Hepimizin hayatında farklı imtihanlar var. Bizim görevimiz, sizlerin emaneti olan bu şehirde sizlerin taleplerine kulak vermek ve çözümler üretmektir. Sizlerin verdiği bu kıymetli mücadelede Rabbim kolaylık versin. Unutmayın, bizim hem kapımız hem de gönlümüz sizlere her zaman açık. İnşallah hayatımızda gelişen zorlukları el ele vererek hep birlikte aşacağız”
Görüşmede katılımcıların taleplerini dinleyen Alemdar, günün anısına hatıra fotoğrafları çekildi.
Türkiye iki kat fazla tuz tüketiyor!
İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Enes Murat Atasoyu, Türkiye'nin tuz tüketiminden ve fazla tuzun böreklere verdiği zararlardan bahsetti.
İSTANBUL (İGFA) - Türkiye’de kişi başı günlük tuz tüketiminin 9,9 gram olduğunu ancak Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu miktarın 5 gramın altına düşmesi gerektiğini vurgulayan İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Enes Murat Atasoyu, vücuda alınan tuzun yaklaşık yüzde 99,5’i böbreklerden geri emildiğine dikkati çekti. "Fazla miktarda tuz tüketimi kaynaklı hipertansiyon, damar sertliği ve böbrek taşı gibi rahatsızlıklar bu organları olumsuz etkiliyor ve çeşitli hastalıkları beraberinde getiriyor" diyen Doç. Dr. Atasoyu, günlük tüketim miktarında bir çay kaşığının geçilmemesi çok önemli olduğunu söyledi.
TUZ ATMADAN ÖNCE YEMEĞİN TADINA BAKILMALI
Tadım yapılmadan yemeğe tuz atmanın çok yanlış bir yaşam tarzı örneği olduğunun altını çizen İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Enes Murat Atasoyu, “Kişinin yemeğin tuzu ile ilgili bir sorun olup olmadığı konusunda bir bilgisi yokken yemeğe tuz eklemesi, günlük yaşantısındaki, sorunu görmeden çözüm arayışına girmek gibi hatalı ve gereksiz reflekslerinden biri olabilir” dedi.
Gizli tuz alımından da bahseden Atasoyu, “Peynir çeşitleri, zeytinler, ketçap ve mayonez gibi hazır soslar, kavrulmuş kuru yemişler, hazır çorbalar, bulyonlar, konserve yiyecekler, turşu, sucuk, salam, sosis gibi şarküteri ürünleri, cipsler, bisküviler, krakerler ve hazır ayranlar gibi gizli tuz içeren gıdaları tüketirken ölçülü olmakta fayda var” diye konuştu.
İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Enes Murat Atasoyu, ihtiyaçtan fazla tüketilen tuza karşı böbrekleri korumanın 7 yolu ile ilgili şunları kaydetti:
- Günde bir çay kaşığından fazla tuz tüketmeyin. Özellikle ne kadar tuz içerdiğini bilmediğiniz işlenmiş ve paketli gıdalardan uzak durun.
- Sebze, meyve, tam tahıllar ve düşük sodyumlu gıdaları tercih ederek dengeli ve sağlıklı beslenin. İdeal kilonuzu koruyun.
- Vücudunuzun sıvı dengesini korumak için günde ortalama en az 1,5 litre su için. Ayrıca çay, kahve veya meyve suyu gibi içeceklerin suyun yerine geçemeyeceğini unutmayın.
- Ağrı kesiciler böbreklere ekstra zarar verdiği için gelişigüzel ve gereksiz ilaç kullanmayın.
- Düzenli egzersiz yapın. Haftada en az 3 gün, 30 dakika hareket etmeye özen gösterin.
- Diyabet ve hipertansiyonun özellikle böbrekleri tehdit ettiğini bilin ve bu yüzden kan şekeri ve tansiyonunuzu düzenli kontrol ettirin.
- Böbrek hastalıkları riskini artıracağı için sigaradan kesinlikle uzak durun.
Bahar ayları çocuğunuza kâbus olmasın! Çocuklarda alerjik nezle alarmı!
Bahar aylarında çocuklarda sık görülen alerjik nezle, hapşırma, burun akıntısı ve kaşıntıya yol açıyor. Uz. Dr. Mehmet Ali Duman, bu rahatsızlığın astımlı çocuklarda daha yaygın olduğunu belirtti.
ANTALYA (İGFA) - Uz. Dr. Mehmet Ali Duman, bahar aylarında çocuklarda artan alerjik nezle (rinit) yani saman nezlesi hakkında uyarılarda bulundu.
Soğuk algınlığıyla karıştırılan bu rahatsızlığın, ilkbahar ve yaz aylarında 3 haftadan uzun sürmesi durumunda alerjik nezle şüphesi taşıdığını ifade eden Duman, böyle durumlarda bir uzmana başvurulması gerektiğini vurguladı.
Alerjik rinit, mevsimsel veya yıl boyu sürebiliyor. Bahar aylarında polenlerin artmasıyla tetiklenen mevsimsel rinit, hapşırma, burun tıkanıklığı, akıntı, kaşıntı, gözlerde sulanma ve burun kanamaları gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Yıl boyu süren rinitte ise horlama, ağızdan nefes alma, koku kaybı ve tekrarlayan kulak enfeksiyonları görülebiliyor. Astımlı çocukların %80’inde alerjik rinit olduğunu belirten Duman, egzama, gıda alerjisi veya astımı olan çocuklar ile ailesinde alerji öyküsü bulunanların risk altında olduğunu söyledi.
POLENLER VE EV TOZU TETİKLEYİCİ
Alerjik nezle, yalnızca polenlerle değil, ev tozu, hayvan tüyleri ve tütün dumanı gibi alerjenlerle de ortaya çıkabiliyor.
Özellikle açık alanlarda bulunan bitkilerin polenleri, şikayetleri artırıyor.
Dr. Duman, alerjik nezlesi olan çocuklarda astım riskinin yüksek olduğunu, bu nedenle öksürük ve hırıltı gibi belirtilerin dikkatle takip edilmesi gerektiğini ifade etti.
Çocuklukta başlayan bu rahatsızlığın, ömür boyu sürebileceğine dikkat çekti.
Bursa’da sağlık sektöründe 30 yıllık gurur
Başta Bursa olmak üzere yaklaşık 15 ildeki tıbbi görüntüleme ve tanı merkezleri, tıp merkezleri ve diğer sağlık birimleriyle ayda 200 bini aşkın kişiye hizmet veren sektörünün güçlü markası BURTOM Sağlık Grubu 30. yaşını çalışanlarıyla kutladı.
BURSA (İGFA) - BURTOM Sağlık Grubu, çatısı altındaki 7 şirket, tıp merkezleri, cerrahi tıp merkezi, tıbbi görüntüleme ve tanı merkezleri, nükleer tıp merkezleri, Kamu ve şehir hastanelerinde tıbbi görüntüleme merkezleri, tıbbi tahlil laboratuvarları, estetik ve saç ekim merkezi, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin yanı sıra evde sağlık ve bakım hizmetleri ile 30 yıldır sağlık hizmetleri sunuyor.
1994 yılında Bursa’da kurulan ve halen yaklaşık 15 ilde modern altyapısı ve kaliteli sağlık anlayışıyla hizmet veren BURTOM Sağlık Grubu’nun 30. yılı kutlama programı geniş bir katılımla Nilüfer Podyum Davet’te gerçekleştirildi.
Kutlama programının açılışında konuşan BURTOM Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Erol Kılıç, “Başarılarla dolu 30. yılımızı tamamladık. 30 yılda geldiğimiz noktada Bursa’daki en büyük sağlık kurumlarından birisi olduk. Ülke genelinde ayda 200 bin kişiye sağlık hizmeti sunuyoruz. BURTOM Sağlık Grubu olarak, son yıllardaki ekonomik krizlere rağmen sağlık sektöründeki büyüme ve yenilikçi yatırımlarımızı sürdürmekteyiz. Güçlü marka itibarımız sayesinde sektörde öncü konumumuzu korumaktayız" dedi.
Yapay zeka yatırımlarına ve dijitalleşme sürecine son derece önem verdiklerini belirten Uzm. Dr. Kılıç, beraberinde, yeşil enerjiye yatırım yaparak hem enerji tüketimimizi azaltmak amacıyla, hem de sosyal sorumluluk anlayışıyla Güneş Enerjisi Santrali (GES) projesini hayata geçirmiş bulunduklarını söyledi.
BURTOM Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Erol Kılıç, nüfusun yaşlandığı için yaşam evleri, yaşlı bakım merkezleri yapacaklarını belirterek, "Ayrıca, sağlık turizmi ile ilgili saç ekimi, estetik uygulamalar, fizik tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine ek olarak yeni hedeflerimiz de bulunuyor. Sağlıklı yaşam, longevity, fonksiyonel ve bütüncül tıp için öncü hizmetlerimiz ve yoğun çalışmalarımız da devam etmektedir. Diğer taraftan, Bursa bir kaplıca şehri ve bunu değerlendirecek ve yeniden canlandıracağız. Tüm merkezlerimizde yapay zekayı kullanmayı yaygınlaştıracağız. Sürekli yenilikçi yatırımlarla büyümeye devam edeceğiz.” diye konuştu.
30. yılının kutlandığı ve oldukça yoğun bir katılımla gerçekleşen gecede, kurumda 10-15 yıl süre ile görev yapan 62, 15-20 yıl süre ile görev yapan 18 ve 20-25 yıl süre ile görev yapan 8 çalışana kıdem ödülleri verildi.
Gece, 30. yıl pastasının kesilmesi, hediye çekilişi ve BURTOM Sağlık Grubu’nun çoğunluğu gençlerden oluşan kadrosunun Barış Türkkal Orkestrası’nın seslendirdiği eserler eşliğinde geç saatlere kadar süren eğlencesiyle devam etti.
Türkiye-İran cerrahi iş birliği güçleniyor
Prof. Dr. Serkan Durdu ve Doç. Dr. Fatih Gümüş, Tahran’da minimal invaziv cerrahiyi anlatırken, canlı yayın ameliyatla bilgi paylaşımını taçlandırdı.
İSTANBUL (İGFA) - Türkiye ile İran arasındaki bilimsel iş birliklerine bir yenisi daha eklendi. Memorial Ankara Hastanesi'nden Prof. Dr. Serkan Durdu ve Doç. Dr. Fatih Gümüş, Tahran'da düzenlenen 10. Uluslararası Katılımlı Kardiyoloji ve Kalp Cerrahisi Kongresi'ne, kongre başkanı Dr. Saeed Hoseini’nin özel davetiyle katılarak Türkiye’yi başarıyla temsil etti.
İran’ın önde gelen kalp merkezlerinden Shahid Rajaie Heart Center ev sahipliğinde gerçekleşen ve bölgenin en prestijli bilimsel etkinliklerinden biri olarak gösterilen kongre, İranlı üst düzey cerrahlar, kardiyologlar, akademisyenler ve sağlık otoritelerini bir araya getirdi.
Prof. Dr. Durdu ve Doç. Dr. Gümüş, kongrede minimal invaziv kalp cerrahisi, robotik destekli koroner bypass teknikleri, hasta konforunu artıran yeni cerrahi yaklaşımlar ve eğitim temelli iş birlikleri konularında toplam 10 farklı oturumda konuşmacı, panelist ve moderatör olarak görev aldı.
Bilimsel programın en dikkat çeken anlarından biri, kongrenin son gününde gerçekleştirilen canlı cerrahi yayını oldu. Memorial Ankara Hastanesi ekibi, çoklu damar hastalığı bulunan bir erkek hastaya, göğüs kafesi açılmadan uygulanan minimal invaziv yöntemle üç damar koroner bypass ameliyatı gerçekleştirdi. Video-endoskopik destekli ameliyat, Tahran’daki kongre salonuna canlı yayınla aktarılırken İranlı kalp cerrahlarının ve katılımcıların büyük ilgisini çekti.
Özel enstrümanlarla yapılan kapalı cerrahi yöntemin sunduğu avantajlar — daha az kan kaybı, daha kısa yoğun bakım süresi ve hızlı iyileşme — kongrede detaylarıyla paylaşıldı. Bu yüksek düzeyli uygulama, Türkiye’nin minimal invaziv kalp cerrahisindeki tecrübe ve teknolojik kapasitesini uluslararası tıp camiasına bir kez daha gösterdi.